Hacı İzzet Hoca’nın Hayatı

Hayatı

Muhammed İzzeddin Doğanhisârî, 1869 yılında Konya’nın kuzeybatısında yer alan Doğanhisar ilçesinde dünyaya gelmiştir. Hacı Feyzullah oğullarındandır. Hacı Feyzullah Efendi, aslen Seydişehirli olup Konya’da tapu memurluğu yaparken Doğanhisar’a gelmiş ve oraya yerleşmiştir. Muhammed İzzeddîn Doğanhisârî’nin babası İzzet Efendi, annesi Nazife Hanım’dır. Babası İzzet Efendi, İstanbul’daki tahsil hayatından sonra hem hatiplik icazeti hem de memuriyet beratı almış ve Doğanhisar’a dönerek Ulu Câmi’de hatiplik görevi yapmıştır. Hamzalar sülalesinden Nazife Hanım’la evlenmiş, bu evlilikten Feyzullah, Muhammed İzzeddin ve Hüsniye (Melek) adlarında üç çocuğu olmuştur. Künyesi, Muhammed İzzeddin Ebû Sa’îd İbn-i Muhammed ed-Doğanhisârî el-Ezherî’dir. Doğanhisar’da Hacı İzzet Hoca olarak tanınmaktadır. Soyadı kanununda “Büyükdoğan” soyadını almıştır. Muhammed İzzeddin’in çocukluğu doğum yeri olan Doğanhisar’da geçmiştir. Yaşıtlarıyla oyun oynamaktan pek hoşlanmayan, yalnızlığı seven, çok zeki, büyük hayalleri olan bir çocuktur. Henüz çocuk yaşlardayken Saray Yakası’ndan (Hüsnü Tepesi) kanat takıp uçmayı denediği söylenmektedir. İlk eğitimini babasından almış, beş yaşındayken hafızlığını ikmal etmiş; sonra da Doğanhisar’da Tokluoğlu Medresesi’nde, zamanın büyük âlimlerinden Âkif Hoca’dan ders okumuştur. Muhammed İzzeddin’in annesi Nazife Hanım’ın vefatından sonra babası İzzet Efendi, memuriyete Konya’da devam etmiştir. Doğanhisar Ulu Câmiî’ndeki hâtiplik görevini ergenlik yaşlarındaki oğlu Muhammed İzzeddin’e bırakmıştır. Hatiplik icazeti olmadan babasına vekâleten Ulu Câmi’de hatiplik görevine başlayan Muhammed İzzeddin’in yaşı küçük olduğu ve eğitimi de yetersiz olduğu için eleştirilmiştir. Mahalle muhtarı, Muhammed İzzeddin’e: “Sen daha çocuksun, buraya yakışmıyorsun, icazetin de yok, ehil değilsin” diyerek onu minberden indirmiştir. Muhammed İzzeddin bu hadise karşısında kendisini geliştirmek için Osmanlı’nın çeşitli ilim ve kültür beldelerinde uzun sürecek yeni bir tahsil hayatına başlamıştır. Önce Konya’da Zaferiye (Aladağ) Medresesi’nde müftü Ahmed Rüşdi bin Muhammedü’l-Aladağî’den tefsir, hadis ve fıkıh okumuş, sonra İstanbul’da Âtıf Efendi Medresesi’nde Muhammed Âtıf bin Abdurrahmân Nâfizü’l-İstanbulî ve Râmûzü’l-Ehâdîs müellifi Ahmed Ziyâeddin bin Mustafa el-Gümüşhânevî’den dersler almıştır. Bu tahsilleri neticesinde hatiplik beratı ile Doğanhisar Ulu Câmiî’ne resmen hatip olarak tayin edilmiştir. Bir cuma günü Çetme köyünden bir at bulur ve Doğanhisar’a gelerek, Ulu Câmi’nin önüne atını bağlar. Tam cuma vakti camiye girer, minbere çıkar, hutbeyi okuyup namazı kıldırır. Bir Kurban Bayramı vaazı sırasında: “Bir koyunun kuzusunun, koyun kadar gelişmiş olduğu görülürse, yaşı dolmadığı hâlde o da kurban olur” deyince orada bulunanlar hemen sorarlar: “Pekâlâ keçinin oğlağının durumu nedir” Hoca hiç tereddüt etmeden: “O da öyledir” der. Tam bu sırada hocanın eksiğini arayanlardan biri: “Bu da olmadı İzzet!” der. Hoca meseleyi kavrar; ama iş işten geçmiş, herkesin önünde küçük düşürülmüştür. Bu hâl zoruna gider; bunca yıl ilim tahsil etmiş, medreseler bitirmiş, Ulu Câmi hatipliğini hak ederek almış birine bu basit hatayı yakıştıramaz. Çok üzülür ve ilim tahsili için Şam’a gider. 32 yaşında iken 1901’de Şam’da, El-Nahda Medresesi’ne başlar. 1908 yılında üstün başarıyla mezun olur. Bu medresede Muhammed Bedreddin bin Yûsuf el-Beybanî eş-Şâmî gibi devrin büyük âlimlerinden ders alır. Suriyeli bir vakfın temin ettiği bursla Kahire’de El-Ezher Üniversitesi İslâm’a Davet Fakültesi’nde öğrenimine devam eder. Burada Câmiu’l-Ezher şeyhi Abdurrahmân bin Muhammed eş-Şirbînî (ö.1908) gibi hocalardan ilim tahsil eder. 1908’de girdiği bu üniversiteden 44 yaşında iken 1913’te mezun olmuştur. İzzet Hoca, ayrıca Ezher Üniversitesi Kurra Fakültesi’nde bir yıl makam dersi okumuştur. Buradaki eğitim öğretim sistemi içerisinde sabah namazından gün doğumuna kadar Kur’ân ezber dersi, öğle namazı öncesi ve sonrasında fıkıh, hadis, siyer gibi usûl dersleri, ikindi akşam arası ses terbiyesi ve cehri Kur’ân okuma, akşam ile yatsı arasında özel ses eğitimi dersleri almıştır. İzzet Hoca burada görmüş olduğu bir yıllık eğitim içinde temel müzik kurallarını da öğrenmiştir. Muhammed İzzeddin Efendi, 1916 yılına kadar kaldığı Ezher Üniversitesi’nde eksiklerini tamamlamak için çeşitli hocalardan özel dersler almıştır. Bu süreçte bir nevi asistanlık yaparak Ezher Üniversitesi’ne Türkiye, Suriye, Irak, Özbekistan ve Balkanlardan gelen, ana dili Arapça olmayan öğrencilere yardımcı olarak onlara Arapça, fıkıh, hadis dersleri vermiştir. Burada Şeyhu’l-Arab lakabını almıştır. Bu lakabı daha sonra yazdığı kasidelerinde de kullanmıştır. Doğanhisar’a döndüğünde yaşı da ilmi de kemale ermiş olan İzzet Hoca, kendi adıyla anılan Hisar Medresesi’ni kurarak burada müderrislik, aynı zamanda Ulu Câmi’de de fahri hatiplik yapmıştır. Konya ve çevresinde devrinin güçlü âlimlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Doğanhisar ve çevresinden birçok talebe yetiştirmiştir. Şöhreti Doğanhisar’ı aşarak geniş bir coğrafyaya uzanmıştır. I. Dünya savaşı sonrasında siyasî ve sosyal çalkantılar sebebiyle insanlar İzzet Hoca’nın ilminden yeterince istifade edememişlerdir. Hacı İzzet Hoca, Doğanhisar’ın manevî mimarlarındandır. Âlim ve fazıl bir kişi olarak topluma rol-model olmuştur. Hz. Peygamberin (s.a.v.) sünnetini tatbike çalışmış, insanlara ve özellikle gençlere İslâm’ı anlatmıştır. Ömrünü ilme ve İslâm’ı tebliğe vakfetmiş bir Allah dostu, peygamber âşığıydı. Büyük bir kütüphanesi ve yüzlerce değerli kitabı vardı. Daha çok hadis-i şerifler üzerine çalışır, kendisinden de “Muhaddis” olarak söz ederdi. Gittiği köylerin odalarında çalışırken sekiz on kitabı yere açar onları okur, notlar alırdı. Bu çalışmalar sırasında, odaya girip çıkanla ilgilenmez, hatta etrafında olan bitenin farkına bile varmazdı. Bazen dağlara, ormanlık alanlara, çeşme başlarına gider, oralarda Kur’an-ı Kerîm okur, ders mütalaa eder ve ritim tutarak ağaçlara kasideler söylerdi. Kitaplarının bir kısmını iki yıl kaldığı Çetme köyüne götürmüş, bir kısmını çeşitli yerlere gömmüştür. Çetme köyünde kışları bir ağanın odasında kalır, yazları da bu köyün yakınındaki bir deredeki pelitlerin arasında ilmî çalışmalarına devam ederdi. İlminin büyüklüğünü takdir eden bazı hoca ve müderrisler onun rahle-i tedrisinden geçerek Arapça öğrenmiş ve hadis bilgisinden istifade etmişlerdir. Medrese ve tekkelerin kapatıldığı, Kur’ân-ı Kerim ve diğer İslâmî ilimlerin öğretimlerinin yasaklandığı, Arapça ezan yerine Türkçe ezan okumanın uygulandığı, Allah demenin, Kur’ân-ı Kerim ve dinî bilgiler öğretmenin suç sayıldığı dönemde, İzzet Hoca yazmış olduğu mevlid ve kasidelerle insanlara Tevhid ve Nübüvvet konuları başta olmak üzere diğer İslâmî bilgileri vermiştir. Kısacası İslâmî mesajları mevlid ve kasidelerle halka iletmiştir. Zira bu dönemde ancak mevlid okumaya ve okutmaya müsaade edilmektedir. Bu sebeple İzzet Hoca da mevlid merâsimlerini fırsat bilmiş, mevlid bahirleri ve kasideler arasında Kur’ân-ı Kerim okuyarak ve okuduğunu tercüme ve tefsir ederek dinleyenleri bilgilendirmiştir. Muhammed İzzeddin Doğanhisârî’yi halk arasında önemli kılan en büyük vasfı, yazdığı mevlid ve kasideleridir. Sadece yazmakla kalmamış, şiirlerini özellikle mevlidlerini kendi el yazısıyla çoğaltarak nüshalarını öğrencilerine dağıtmıştır. 40–45 civarındaki kız öğrencisine kendi eliyle yazdığı mevlid manzumelerini vermiş ve okunuşunu onlara öğretmiştir. Ayrıca mevlid ve kasidelerinin bir kısmını bestelemiş ve nasıl söylenmesi gerektiğini aynı şekilde kız ve erkek öğrencilerine öğretmiştir. Çocukları çok seven ve onların “Hoca Dede”si olan Muhammed İzzeddin Doğanhisârî, evine gelen çocuklara Kur’ân-ı Kerîm okumayı öğretirdi. Kur’an okuduğu ve okuttuğu, dini anlattığı, sarık ve cübbe giydiği için bazı kişiler, yönetime yaranmak veya bir menfaat elde edebilmek için İzzet Hoca’yı şikâyet etmiştir. Hoca da bu şikâyetler sonucu takibe uğrayıp eziyet görmemek için sık sık yer değiştirmiştir. Doğanhisar’da durmadığı zaman dağlara, yakın köy ve kasabalara gitmiştir. Oralardaki tanıdıkları ve öğrencileri barınma hususunda ona yardımcı olmuşlardır. Ramazan aylarında Akşehir’in ova köylerine gider, oralarda vaaz ve nasihatlerde bulunurdu. Muhammed İzzeddin Doğanhisârî, 1939 yılında kuşpalazı hastalığına yakalanır. Konya’nın gönül sultanlarından Hacı Veyiszâde Mustafa Efendi’nin daveti üzerine Konya’ya gelir. Hacı Veyiszâde Mustafa Kurucu Efendi, baba dostu olan Muhammed İzzeddin Doğanhisârî’nin hastalığıyla yakından ilgilenmiştir. Zira Muhammed İzzeddin Doğanhisârî, Konya Aladağ Medresesi’nde Veyis Efendi ile beraber eğitim görmüştür. Onunla, “İzzet Efendi bizdendir” diyecek kadar, yakın arkadaş olmuştur. Muhammed İzzeddin Doğanhisârî o zamanki adıyla Millet Hastanesi, şimdiki adıyla Konya Numune Hastanesi’nde, Hacı Veyiszâde Mustafa Efendi’nin kucağında son nefesini vermiştir. Kabri, Üçler Mezarlığı’nda Veyis Efendi’nin hemen güney tarafında ve Hacı Veyiszâde Mustafa Kurucu Efendi’nin kabrinin de doğusunda, ayakucundadır.

Shape Image
brand_1_2 1
brand_1_3 1
brand_1_4 1
brand_1_5 1
brand_1_1 1
brand_1_2 1
Shape Image
Shape Image

Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipiscing elit. Ut elit tellus, luctus nec ullamcorper mattis, pulvinar dapibus leo.

Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipiscing elit. Ut elit tellus, luctus nec ullamcorper mattis, pulvinar dapibus leo.